December 31, 2009

yirmion2010yirmion2010

2009 bitti.




(via moztopha)




2010 geldi.







Adına 2010 denilen günler topluluğunda;


Herkesin,
Nereden geldim?
Nereye gidiyorum?
sorularına vicdani doygunluk veren cevaplar bulabilmesini diliyorum.



Herkesin,
Kendini bulmasını,
Kendini tanımasını diliyorum.



Kendimizi bulup, layıkıyla kendimizi tanırsak; hep dillerde olan o güzel dilekler zaten gelip bizi bulur.



sevgilerimle...




Bugün doğum günü olan Muhsin Yazıcıoğlu'nu da rahmetle anıyorum.

December 30, 2009

Bu "Adam"ı izleyin!




Adam dediğim, bildiğiniz Adam :)


Adam Isenberg ve programı; Adem'in Seyir Defteri.


Fotoğraftaki Amerikalı'yı bulun:




Trt Turk kanalında bazen güzel programlara denk geliyorum. Yine ne var ne yok diye gezinirken, farklı aksanıyla köylülerle sohbet eden kişi dikkatimi çekti. İzlemeye devam ettim. Önce, "Köy köy gezilen sıkıcı programlardan bir tane daha mı?" dedim, izlemeye devam edince baktım bu farklı. Bu programı farklı yapan programın sunucusu. San Francisco'lu bir dilbilimci. Amerika'lı olmasından mütevellit köylülerin kendisine olan tepkileri izlemeye değer. İlk izlediğimde programdan ziyade "Köylüleri anladı mı?, Anlayacak mı?, Ne cevap verecek?" sorularını sormakla meşgul oldum. Gayet de güzel anlıyor, bazen anlamamış gibi bakıyor ama verdiği cevapla anladığını gösteriyor :)


Türkçe ile karşılaşmasını merak ettim, kendisine sordum. Söylediğine göre 2005'te tatil için Türkiye'ye geliyor ve çok seviyor. Ardından Türkçe öğrenmek için bir kursa gidiyor. Türkçe ile karşılaşması bu şekilde olmuş. Köylüler Adam'la ingilizce konuşmaya çalışıyor, Adam ise çoktan "Abi" diye hitap etmeyi öğrenmiş :) "Bir Amerikalı ile bir Türk..." diye başlayan fıkralara konu olabilecek diyaloglara şahit oluyorsunuz.


Jeneriğe koydukları müzikler ile, kamera açıları ile, sunumu ile; herşeyiyle program çok hoşuma gitti, sizleri de tanıştırayım istedim.


Fikir edinmeniz açısından bir iki programın fragmanını koyuyorum.


Hakkari



Hakkari from Adem'in Seyir Defteri on Vimeo.

Video'nun başında konuşan amcamızın ses tonuna dikkat! :)



Konya



Konya from Adem'in Seyir Defteri on Vimeo.



Kars, Ani, Çıldır



Kars, Ani, Çıldır from Adem'in Seyir Defteri on Vimeo.

"Ama hasta değilim." :)




Daha fazla fragman için.








Sunucu/Yönetmen: Adam Isenberg
Yapımcı: Senem Tüzen
Kamera: Cem Barışcan
Yönetmen yardımcısı: Elif Acar
Kurgu: Ali Ercivan
Jenerik Müziği: Professor Globo

December 29, 2009

2009'a Veda

(via by wris)


"Yılbaşı, yeniyıl, noel baba" duymaktan çok hoşlandığım kelimeler değil. Konu ne olursa olsun suyu çıkarılmış bu tür konulardan nedense hoşlanamıyorum. Televizyonu açtığınızda her sohbet bunun üzerine, alış veriş merkezine gidiyorsunuz her yer abartılarak ışıklarla süslenmiş, milli piyango geyiğine hiç girmiyorum.

Bir de Christmas nedir diye sorsanız cevap veremeyecek insanlar dolarlar dillerine Noel de Noel. Sadece gelen yeni yılı kutlayanlar bir nebze ama Hristiyanların bayramını kutladığından habersiz komik hal ve tavırlar içinde insanları görünce ne hissedeceğimi karıştırıyorum. Eminim kendi dini bayramlarını kutlayan müslümanları gören hristiyanlarda ne düşündüklerini kestiremiyorlardır. Zira müslüman olmayan bir topluluk Kurban Bayramımızda kurban kesse, ne düşüneceğimi bilemezdim herhalde.





Elbette günlük hayatta plan ve program yaparken ayların, günlerin, saatlerin böylesine isimlendirilmiş ve düzene sokulmuş olması çok çok kıymetli. Ama genel olarak düşündüğüm zaman; hepsi çok önemsiz:

Yıllar, aylar, günler, saatler; zaman denilen geniş kavramın, her şeyin somutuna ihtiyaç duyulan şu dünyada yaşamımızı bir nebze de olsa düzene koymak için parçalara bölünmüş ve isimlendirilmiş halidir.
Halbuki benim için sadece "günler" vardır. Geçen günler ve yaşayacağım günler.(ömrüm olduğu kadar) O yüzden "günler"in birinin diğerinden farkı yoktur gözümde. 31 Aralık gecesinden 1 Ocak'a geçmek çok da bir şey ifade etmiyor.



Geride bıraktığımız ve adına 2009 denilen günler topluluğundan aklımda kalanlar sadece ölümler. Peş peşe gelen ölümler. Çok sevdiğim, hayatımda yeri ve önemi büyük olanların ölümleri...






Geride bıraktıklarınla,
Alıp götürdüklerinle,
Kazandırdıklarınla,
Üzüntülerinle,
Mutluluklarınla
Elveda 2009'cuk..

December 21, 2009

December 12, 2009

Reklamlarda Çocuk İstismarı

Bir çok reklamda; ürünü daha sevimli hale getirebilmek adına anlamsız surat ifadeleriyle, anlamsız kıyafetler içinde, yaşından büyük laflar ettirilen çocuklar kullanılıyor. 0-6 yaşlarındaki hiçbir çocuk ailesine "Anneciğim, babacığım izniniz olursa bir reklam filminde oynamak istiyorum, gidip bir ajansa kaydımı yaptırdım." diyemeyeceğine göre, ailelerinin çeşitli amaçlarla çocuklarını kullanıyor olmalarının ne kadar etik olduğu, üzerine uzunca konuşulası bir konu.


Benim değinmek istediğim ve uzun zamandır beni rahatsız eden asıl konu; bebek hijyen ürünü reklamlarında çıplak bebeklerin oynatılması. Ürün tanıtımı için "çıplak bebek" faktörü gerekli midir?





Bu reklamda masanın üzerinde yatan bebeğin oradaki amacı nedir tam olarak? Aynı test masa üzerindeki çıplak bebek olmadan da gayet tabii gerçekleştirilebilir. Testi gerçekleştiren(!) bebeğin, test sonrası masadaki bebeğin kalçasına kondurduğu öpücüğünse hiçbir mantıklı açıklaması yoktur!!



Yukarıda örneğini verdiğim gibi onlarcası var.[hepsini buraya taşımak istemedim] Normal bir insana sevimli gelebilen belki dikkatini bile çekmeyen bu masum(!) reklamların, bir pedofili hastasında da aynı etkiyi bıraktığı düşünülemez! Son yıllarda artan bebeklere tecavüz ve taciz olaylarından da anlaşılacağı üzere maalesef bu hastalığa sahip bir çok insanla aynı havayı solumaktayız. Bu kadar ucuz ve basit bir şekilde bebeklerin bu hastalıklı insanlara sunulması korkunç bir durum.




Bebekleri böyle senaryolara maruz bırakan reklamcılar kadar, bebeği üzerinden para kazanan ve bebeğinin aslında bir birey olduğunu unutarak, onu istediği gibi kullanabileceği bir eşya zanneden ebeveynler de suçludur.

Reklamlara konu olan bu bebeklerden belki bir çoğu büyüdüğünde; böylesine teşhir edilmiş olmaktan son derece rahatsızlık duyacaktır. Fakat bunun farkında olmayan ebeveynler, bebeklerinin mahremine saygı duymayı akıl edemeyecek kadar cahildirler.


En kısa zamanda basit ve önemsiz gibi görünen bu konuya birilerinin ciddi anlamda el atması dileğiyle...

December 08, 2009

yorumsuz





Şehitler memleketlerine gözyaşlarıyla uğurlandı.






Tokat’ın Reşadiye İlçesi Sazak Köyü yakınlarında, yoğun sis altında devriye görevi yapan jandarma timine teröristlerce ateş açıldı. Açılan ilk ateş sonucu devriye aracında bulunan jandarma uzman çavuş Harun Arslanbey (Adana); jandarma erler, Onur Bozdemir (Adıyaman), Kemal Bide (Ordu), Ferit Demir (Muş), Yakup Mutlu (Muş), Cengiz Sarıbaş (Giresun) ve Fatih Yonca (Hatay) şehit oldu.



December 03, 2009

RUMMIKUB









8-9 yaşlarındayken tatilde tanıştığım bir bey tarafından bana öğretilmişti bu oyun. Öğreten kişi ya Fransız ya da İngilizdi, tam hatırlamıyorum, bir önemi de yok gerçi. 50'li yaşlarında, saçları beyazlamış, "Fedon"u andıran bir tipi vardı. Sağ kulağında işitme cihazı olan, haç şeklindeki kolyesini hiç çıkarmayan, otel koridorlarında eşiyle beraber sakin sakin takılan, her gördüğünde gülümseyerek selam veren tipik bir 50 yaş üstü turistti.


Biz yine bir öğlen vakti, bir grup çocuk, dinlenme salonunda toplanmış bir şeyler içip sohbet ederken masada daha önce oynayanlardan kalma okey taşları vardı. Bu amcamız "Merhaba, nasılsınız? Ne oynuyorsunuz?" diye lafa girmişti, yanında da eşi. "Buyrun" dedik, "Oturabilirsiniz." Oturdular hemen. Havadan sudan sohbet ettik, sonra "okey" oynamayı öğrettik adama, uzun uzun anlattım. Güldü; "Ben size bu taşlarla oynanan yeni bir oyun öğreteyim mi?" diye sordu, "Evet, lütfen, çok seviniriz" dediğimizi hatırlıyorum.








Oyunun ismi "Rummikub". Okey taşlarıyla da oynanabiliyor, okeye benzer bir oyun; fakat okey gibi sadece şansa dayalı bir oyun değil.[gerçi sabah akşam okey oynayanlar bu sözüme alınıp okeyin bir zeka oyunu olduğunu bile iddia edebilirler, o ayrı konu]




Oyuncu sayısı:
2-4

Amaç:
Istakadaki taşları ilk bitiren kişi olmak.

Başlangıç:
Taşlar iyice karıştırılır. Her oyuncuya 14 taş dağıtılır. Oyun sırası saat yönünde ilerler.

Oyun Kuralları:
Bu oyunu okey'den daha farklı kılan; oyuncuların masaya açılan taşlar üzerinde oynama yapabilmeleridir.

Oyuncular ıstakalarındaki taşları, en az 3 taştan oluşan bir dizi halinde masaya açar. İlk aşamada açılan taşların toplam değeri 30+ olmalıdır. Bütün oyuncular ilk aşamada sayısal değeri 30+ olan bir dizi açmadığı müddetçe diğer taşlara müdahale edemez.

Oyuncular, taşları; aynı renk ardışık sayılar veya farklı renk aynı sayılar şeklinde açabilir.


Taşlara müdahale:

1. Önceden açılmış olan seriye taş ekleme.

2. Elinizde olmayan bir taşı, masa üzerindeki diğer bir gruptan, grubun düzenini bozmayacak şekilde alabilirsiniz.

3. Eğer alacağınız taş, grubun düzenini bozuyorsa ve elinizde grubu kurallara uygun duruma getirecek başka bir taş mevcutsa masadaki gruptan bir taş alıp, elinizdeki taşları ekleyebilirsiniz.

Istakanızda 8 ve 8 varsa, masadaki 8'i aldığınızda sıra dizili grup bozulmuş oluyor; fakat elinizdeki 11'i koyduğunuz zaman grup kurallara uygun hale gelmiş olacaktır.


4. Masadaki sıra dizili gruptan ihtiyacınız olan taşları alıp, elinizdeki taşla yeni bir grup oluşturabilirsiniz.

Elinizde yalnızca 6 varsa, masadaki gruptan 7 ve 8'i çıkararak; yeni bir sıra dizili grup oluşturabilirsiniz.






5. Masadaki diziyi bozarak, elinizdeki taşları kullanarak yeni dizi ya da gruplar oluşturabilirsiniz.


6. Masadaki birden fazla diziyi bozarak; elinizdeki taşlarla yeni dizi ya da gruplar oluşturabilirsiniz.



Joker:
Joker herhangi bir taş yerine kullanılabilir. Masaya ilk açışınızda kullanamazsınız. Joker masada iken, eğer elinizde jokerin temsil ettiği taş varsa; o taşı jokerin yerine koyarak, jokeri yine masa üzerinde istediğiniz bir taşın yerine kullanabilirsiniz.

Eğer oyun bittiğinde oyunculardan birinin ıstakasında joker olursa, oyuncuya -30 puan yazılır.



Puanlama:
Istakasındaki taşları ilk bitiren oyunu kazanmış olur. Diğer oyunculara ıstakalarında kalan taşların sayıları toplamınca - puan yazılır. Biten oyuncuya ise; diğer oyuncuların ellerinde kalmış taşların sayıları toplamınca + puan yazılır.

Oyun bitmeden yerden çekilecek taş kalmamışsa, oyuncular, ıstakalarında kalan taşların sayıları toplamınca - puan alırlar.


Hııı unutmadan okeydeki gibi 13'ten sonra 1 gelmiyor =))

İyi eğlenceler!


internet üzerinden oynamak için bir tık yeter. <----- click click





November 27, 2009

Kutlu olsun


Bugün abimin doğum günü.




Eski fotoğraflara baktım az biraz. Abimin doğum günü fotoğrafları çifter çifter. Doğum günü pastasındaki mumları üflerken bir benim fotoğrafım var, bir de abimin. Önce ben üflerdim pastadaki mumları, sonra O üflerdi. Hiç "hayır" demezdi, "niye" demezdi. O üflerken ben içeri tüyerdim, çalışma masasının üzerine tırmanıp, dolaptaki hediyelerini açardım. Sonra özenle geri kapatırdım paketleri; beş-altı yaşlarındaki bir çocuğun acemiliğiyle. Böyle bir kardeştim küçükken (zaman zaman "hakkını aşan"). Bazen düşünürüm; acaba benden beş yaş küçük bir kardeşim olsa da bunu bana yapsa tepkim ne olurdu. Çok sinirlenirdim, kötü şeyler olurdu. Sonra bakarım; bunu yaptığım için benim başıma hiç kötü şeyler gelmemiş, abim bana hiç kızmamış. O zaman nasılsa şimdi de aynı. Tam da "abi" gibi, "abim" gibi... İşte öyle bir abi benim ki, öyle süper bir abi :))



Ve bugün O'nun doğum günü.









on this special day
i just want to say
happy birthday
for my unique brother








İyi ki doğmuşsun abiciğim, iyi ki benden önce doğmuşsun da benim abim olmuşsun!


Hep beraber nice yıllara...

Eid Mubarak!

[pic]



Bloğumun ilk bayramı bugün. Günün koşuşturmacasından mütevellit gecikmeli yazıyorum.
[Sanki her yazasım geldiğinde hiç vakit kaybetmeden bilgisayarın başına geçiyormuşum gibi :) Öyle olsa güzel olurdu ama]

Bayramların alışık olduğumuz, çocukluğumuzdan beri aşina olduğumuz görüntüleri vardı bugün yine evimizde. Erken uyan, babayı uğurla, baba namazdan geldikten sonra güzel bir kahvaltı, el öpmeler, sarılmalar, bayram kutlaşmaları, gülümseyerek geçen güzel anlar ve güzel dilekler, misafirler, "hoşgeldiniz- hoşbulduk,nasılsınız-iyiyiz teşekkürler,siz nasılsınız?" sohbetleri, eve girer girmez çikolataları avuçlayıp cebine dolduran arsız çocuklar ve onların bu arsızlığına inat annesinin yanında; usluca, en sevimli, en hanımefendi&beyefendi haliyle kendisine de çikolata, kolonya tutulacak anı hevesle bekleyen harçlığa boğulası, yanakları sıkılası çocuklar.


Bayramlar güzeldir.


"Nerede o eski bayramlar!" diyenlerden oldum 1-2 sene önce. Tamamen büyümemle alakalı sanırım. Büyüdükçe harçlık verenlerim azalmaya başladı malum. Ayrıca kurban bayramlarında kurbanlık hayvan masrafını göz önünde bulundurarak torunlarına verdiği harçlık miktarında %50 daraltma yapan bir dedem var :) .

Bayramlar güzeldir.


Topluca bir şeyleri paylaşmanın mutluluğunu hissedersiniz. Marketlerde büyük bir ciddiyetle bayram şekeri beğenen insanları görmek hoşumuza gider. Biz de aynı tereddütte kalmışızdır; "Onu mu alsak bunu mu? Şunu kapıya gelen çocuklara veririz, şu özel misafirler için". Marketten çıkarken kasiyere iyi bayramlar derken kocaman bir gülümseme olur yüzünüzde. Yok, benim bahsettiğim gülümseme; "büyükanne-büyükbaba-evlat-torun-özlem" temalı reklam filmlerindeki; sahte yapay gülümseme değil. İçten, gayet içten. Bayram tebriği için giderken yolda bayramlıklarını giymiş aileler görürsünüz. Yandaki araba kalabalıktır, belki uzun bir aradan sonra ailecek bir şeyler yapıyorlardır. Aynı amaçla yoldasınızdır. Sizinle benzer duygular içinde, benzer şeyleri yapan onca insan...


Bayramlar güzeldir; güzeldir işte...



Tüm kaybettiklerimi rahmetle anıyorum. Bu bayramı göremeyen tüm insanları...


İyi bayramlar!




[27 Kasım 2009_Bugün bayram olmasının yanında pek kıymetli abiciğimin de doğum günü, hoooooooop bir üstteki kayda]

November 24, 2009

Bayram Temizliği


Bayramdan önce temizliğinin telaşı gelir bulur evleri. Herkeste bir temizlik telaşı, "Tanıdığın temizlikçi hanım var mı?" sorusu sebebiyle çalan telefonlar, balkondan sarkan halılar, odası temizlenirken bilgisayarının başından kaldırılan asabi çocuklar, açılan camlar sonucu buz gibi olan ev, anneleri "Şu perdeyi takıver, hadi çocuğum." diyecek diye strese giren evlatlar lar lar lar.




Bayramın gelmesine mi daha çok seviniyoruz, "bayram temizliği"nin evde meydana getirdiği keşmekeşin bitmesine mi?

Öğrete(meye)nlerin günü "24 Kasım"

Öğretenler, öğretemeyenler, öğrenemeyenler ve öğrenemeyipte öğretmeye kalkanlar.


Bugün 24 Kasım öğretmenler günü. 24 Kasım denince 1 ay önce "Zile'de öğrenciye koli bandıyla ‘ihtiyaç listesi notu' yapıştırdı"başlığıyla gördüğüm utanç verici haberi anımsadım.







Zamanında öğretememiş bir öğretmenin; öğrenemeyen bir öğrencisi büyümüş öğretmeye kalkmış, o yüzdendir böyle bir haber okumamız.



Herkesin değil; eğitmeye kendinden başlayan; cefakar, fedakar, elleri öpülesi öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun!



November 01, 2009

Yıllar Önceydi







Neden herkes Mersin'e giderken, tersine gitmeyi, ya da Mersin'e gidenleri uzaktan izlemeyi tercih eden bendenizin de artık bir blog sayfası var? "Artık benim de bir blog sayfam olmalı mı?" sorusu uzun zamandır aklımdaydı. Kelimeler, cümleler zihnimde dans ettikçe; kâh not alırım, kâh sonra yazarım deyip unuturum.

Yazdıklarımı toplasam ne şiir kitabı olur, ne roman, ne hikaye ne de yaşanmışlıkların tecrübe adı altında paylaşıldığı kişisel gelişim kitabı. Hepsinden bir tutam alıp kitap haline getirsem; ortaya çıkacak kitap çikolata soslu, böğürtlen aromalı, balzemik sosuyla harmanlanmış, patates püresiyle ikram edilen, üzerine nane yaprakları serpiştirilmiş meyve salatası kıvamında olur herhalde. Bu yüzden tatları birbirine karıştırma stresinden uzak, bazen kısa bazen uzun yazayım dedim aklıma gelenleri.


Hoşgelmişimdir umarım

=))



[ vira bismillah ]